Ana içeriğe atla

Kayıtlar

#tarih etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Topuklu Ayakkabının İcadı

  Herkese selamlar arkadaşlar. Moda hakkında bir yazı okurken yazı içinde geçen topuklu ayakkabı kelimesi nedense bende merak uyandırdı. İçimde birden beliren topuklu ayakkabının nasıl ve neden icat edildiğini öğrenme arzusu beni çeşitli kaynaklardan bu konuyu araştırmaya sürükledi. Bende bu yaptığım araştırmadan edindiğim bilgileri sizinle paylaşmak istedim. Bu konu ile ilgili baktığım çoğu kaynakta 16.yy’da Avrupa toplumunda insanların lavabo alışkanlıklarının olmadığını ve bu nedenle pisliklerini sokaklara atmalarının sonucunda yerlerdeki pisliklere basmak istemeyen insanların topuklu ayakkabıları icat ettiğini söyleniyor. Fakat ben bu fikre katılmıyorum çünkü bulduğum bir kaynak bana daha inandırıcı geldi. Ama ilk önce ilk önce ayakkabının icadından başlayalım. İLK AYAKKABI NEREDE İCAT EDİLDİ? Resmi kayıtlara göre ilk ayakkabı MÖ.2000 yılında Mısırda icat edilmiştir. Kâğıt yapımında kullanılan papirüsle yapılan bu ilk ayakkabı daha sonra farklı uygarlıklar tarafından deriyl

Herodot ile Röportaj

  Herkese selamlar arkadaşlar. Bu gün sizlere tarihin kurucusu sayılan Herodot'la röportaj   yaptık. Dilerseniz başlayalım. - Bize kendinizi tanıtır mısınız?   Benim adım Herodot. MÖ 484 yılında Halikarnasos’ta doğdum. Ailem Anadolu coğrafyasında sözü geçen büyük bir aileydi. Bu nedenle güzel bir çocukluk geçirdim. Ardından gençlik dönemlerinde dünyanın birçok yerini gezdim. Bu geziler esnasında yeni insanlarla tanıştım. Onlardan gezdiğim yerler hakkında bilgiler topladım. O şehirdeki efsaneleri öğrendim. Bu şekilde bir ömür geçip gitti. Yaşlanınca İtalya’da bulunan Thurii kolonisine gittim. Orada uzun uğraşlar sonucu bir tarih kitabı yazdım. Pers –Yunan savaşlarını anlattığım bu eser daha sonraları meşhur oldu. Kitabımı yayınladıktan sonra yaşadığım küçük kasabada huzur dolu son günlerimi geçirmeye başladım . -Yolculuklarınıza nasıl başladınız? Ben gençlik dönemlerimde Halikarnasos’a bulunurken şehrimizi korkusuz bir savaşçı olan Kraliçe Artemisia yönetiyordu. Kraliçe’ni

İbrahim Müteferrika ve Matbaası

  Herkese günaydın arkadaşlar. Nasılsınız? İyi misiniz? Umarım her şey yolundadır. Bugün sizler Osmanlı devletinde ilk resmi matbaayı kurarak birçok yeniliğin öncüsü olan ve matbaa denilince akla ilk gelen kişi olan İbrahim Müteferrika’yı anlatacağım. Yalnız onun sadece kronolojik hayatını değil, matbaayı kurma hikâyesinden de bahsetmek istiyorum. Salı gününün teması Tarih olduğundan bunu işliyorum. Dilerseniz başlayalım. İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kolojvar şehrinde dünyaya geldi. Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında elimizde pek bir bilgi yok. Ancak onun daha önceki hayatında İlahiyat öğrencisi olduğu, pek çok dili iyi bildiğime matbaacılık hakkında ufak tefek bilgilere sahip olduğu Risale-i İslamiye adlı eserinden anlaşılmaktadır. 1692 Viyana Kuşatmasından sonra yapılan savaşlarda Türkler tarafından ele geçirilmiştir. Ancak bazı kaynaklarda onun Thököly ayaklanmasından sonra kendi isteğiyle Türklere sığındığı bildirilir. Müslüman olduktan sonraki ha

Peygamber müjdesi

  Herkese merhabalar arkadaşlar. Bu gün her zaman ki gibi uyandık değil mi. Sıradan hayatlarımızda sıradan bir sabah daha. Oysaki bundan tam 568 yıl önce İslam dünyası için sıradan bir sabah değildi. Orduyu Hümayun peygamber duasına nail olmaya çalışıyordu. Kuşatmanın başlarında geçilmez Bizans surlarına güvenen Konstantin köşeye sıkışmış, kaçacak yer arıyordu. Tahta çıktıktan sonra iki yıl boyunca bu sefer için hazırlık yapan Sultan Mehmet kendinden emin bir edayla surlara bakıyordu.  Elli üç gün boyunca kuşatma yapılmış. Bu kuşatma, sonunda meyvesini vermişti. Surlarda onarılması imkânsız gedikler açılmış, sıra son bir taarruzla zaten çökmüş olan ihtiyar Bizans’ın kökünü kazımaya gelmişti. Ordu heyecanlıydı. Onlarda sultanları gibi geceler boyu uyumamış, Kimi zaman sabahlara kadar savaşmışlardı. Çoğunun aklında şehadet vardı. Hepsi şehitlik mertebesine kavuşmayı canı gönülden istiyordu. Ancak bu mertebeye kimin ulaşıp ulaşmayacağı bilinmediğinden içlerinde tarifi imkânsız duygular ya

Büyük Seyyah Evliya Çelebi ve Seyahatnamesi

  Merhaba arkadaşlar bugün sizlere ünlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi’den ve onun meşhur seyahatnamesinden bahsetmek istiyorum.   İlkin hayatı ile ilgili birkaç bilgi vereyim. Evliya Çelebi 25 Mart 1611 yılında İstanbul’da doğmuş. Ancak ailesi Kütahya’dan gelmişler. Babası ve dedesi önemli devlet adamlarıymış. Bu nedenle onun iyi bir eğitim almasını sağlamışlar. Gençlik dönemlerinde IV. Murad 'ın iradesiyle saraya alınmış ve çeşitli görevlerde bulunmuş. Kendisi çok becerikli ve kıvrak zekâ sahibi olduğu için sarayda hızla yükselmiş. Daha sonra seyahat etmeye başlamış. Neredeyse tüm İmparatorluk sınırlarını gezmiş. 70 yaşındayken vefat etmiş. Şimdi Evliya Çelebi’nin bu gezme sevdasından biraz bahsedeyim. Kendisi küçük yaşlardan beri hareketli bir yapıya sahipmiş. Yeni yerler keşfetmeyi benim gibi çok severmiş. Ancak onun bu uzun seyahate çıkmasını tetikleyen temel unsur gördüğü bir rüya olmuş. Size rüyayı Wikipedia’daki halini aynen kopya edeyim:   gördüğü rüya şöyledir: Rüyasınd

Urartular ve Van gölü faaliyetleri

Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlere ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü’nün kıyılarında kurulmuş bir medeniyetten ve bu medeniyetin Van Gölündeki faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum.  Bu medeniyet yaptıkları eserler günümüzde Van sınırları içerisinde hala dimdik ayakta olan Urartu Devleti. Urartular Van Gölü’nü. Ulaşımda etkin olarak kullanmışlardır. Urartular devletleşme döneminde o zamanın süper gücü olan Asurlardan etkilenmişlerdir. Asurlar, Dicle-Fırat Nehirleri üzerinde yelkenli tekne ve sallan kullanmışlardır. Urartular da bundan yola çıkarak göl üzerinden ulaşım sağlamışlar. Urartular, askeri sefer yapacakları zaman araçlarını ve piyadeleri göl üzerinden taşımışlardır ve MO 9-7. yüzyıllarda devleti başkent Tuşpa'dan yönetmişlerdir. Van Kalesi, Urartuların göl kenarında taşımacılıkta kullandıkları sal, tekne, yelkenli gemilerin, Van Gölü kenarındaki diğer Urartu kaleleri ve yerleşim yerlerine ulaşmada kullanılan bir merkez olmuştur. Göl kenarında 13 nehir vardır, bunları

Osmanlı'daki Vakıflar ve yıkılma süreçleri

 Merhaba arkadaşlar bugün Osmanlıdaki vakıf sisteminden ve dağılmasından  biraz bahsetmek istiyorum keyifli okumalar. Osmanlını şehirleşmesinde vakıf kurumunun doğrudan etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Bursa ve İstanbul bunun en güzel örneklerinden bazılarıdır. Özellikle kaynak vakıfları hem mütevazi bütçeli kimselerin vakıfa katkıda bulunmasını sağladı hem de yeni fethedilen bölgelerde okul, hastane ve imaret gibi topluma faydalı olacak binalar inşa edildi. Ayrıca Müslüman bir güç olarak ta Osmanlının Avrupa'da  hızla yayılmasının ve kök salmasının arkasında bu vakıfların etkisi büyüktür. Günümüzde hala bu müesseseler tarafından yaptırılan eserleri Avrupa'daki çoğu şehirde görmek mümkündür. Vakıfların toplum nezdinde benimsenmesinin diğer bir sebebi de vakıf kaynaklarından Müslüman ve Gayrimüslimlerin eşit şekilde yararlanmasıydı. Vakıflar Osmanlıda ilk olarak Orhan Gazi döneminde oluşturulmaya başlanmıştır  Orhan Gazi, İznik’te ilk Osmanlı medresesini kurarken onun idar