Ana içeriğe atla

Peygamber müjdesi

 

Herkese merhabalar arkadaşlar. Bu gün her zaman ki gibi uyandık değil mi. Sıradan hayatlarımızda sıradan bir sabah daha. Oysaki bundan tam 568 yıl önce İslam dünyası için sıradan bir sabah değildi. Orduyu Hümayun peygamber duasına nail olmaya çalışıyordu. Kuşatmanın başlarında geçilmez Bizans surlarına güvenen Konstantin köşeye sıkışmış, kaçacak yer arıyordu. Tahta çıktıktan sonra iki yıl boyunca bu sefer için hazırlık yapan Sultan Mehmet kendinden emin bir edayla surlara bakıyordu.

 Elli üç gün boyunca kuşatma yapılmış. Bu kuşatma, sonunda meyvesini vermişti. Surlarda onarılması imkânsız gedikler açılmış, sıra son bir taarruzla zaten çökmüş olan ihtiyar Bizans’ın kökünü kazımaya gelmişti. Ordu heyecanlıydı. Onlarda sultanları gibi geceler boyu uyumamış, Kimi zaman sabahlara kadar savaşmışlardı. Çoğunun aklında şehadet vardı. Hepsi şehitlik mertebesine kavuşmayı canı gönülden istiyordu. Ancak bu mertebeye kimin ulaşıp ulaşmayacağı bilinmediğinden içlerinde tarifi imkânsız duygular yaşıyorlardı.

 O gün seher vaktinde kalkılmış, sabah namazı kılındıktan sonra görev yerlerine geçilmişti. Asker hazır kıta komutanlarını bekliyordu. Kuşatmanın başından beri bir gelenek haline gelen top atışları o sabah da yapıldı. Surlarda geceden onarılmaya çalışılan birkaç bölüm tekrardan yıkıldı. Ardından uzun süren bir sessizlik yaşandı. Sessizliği koca sultanın Hücum! Sesi bozdu. Emirle birlikte Orduyu Hümayun adeta bir çığ gibi Bizans’ın üstüne akmaya başladı. Yeniçeriler surlara tırmanmaya çalışıyor, her seferinde Rumların meşhur Grejuva’sına maruz kalıyordu. Ama bu ateş göğsü zaten iman aşkıyla yanıp tutuşan İslam mücahitlerine etki etmiyor, tam aksine daha da hırslandırıyordu.

Savaş meydanı iyice kızışmış, her taraf kan gölüne dönmüştü. Osmanlılar her ne kadar Bizans’ı yıprattıklarını, surlarını deldiklerini, işlerinin çok zor olmadığını düşüncelerde Bizans askerleri Türklerin Anadoluya gelişinden beri küçüle küçüle ellerinde bir tek Konstantinopolis’in kalmasından dolayı kaçacak başka bir diyar bulamıyor ve bu nedenle canlarını dişlerine takıp kanlarının son damlasına kadar savaşıyorlardı. Durum her iki taraf içinde zorlaşmaya başlamıştı. Tam o anda surlara çıkmaya çalışan bir genç göründü. Bir elinde kılıç diğer elinde İslam’ın ve Osmanlı’nın mübarek sancağını taşıyor ve yüzyıllar sonra bile unutulmayacak o hareketini yapıyordu. Sancağı kale burcunun en tepesine dikiyordu, altında şehit olmadan hemen önce. İşte Fethi Mübin gerçekleşmişti. Çünkü bir kalenin en üstüne kendi sancağını asmak oranın fethedildiğinin bir simgesiydi. Sancağın Ulubatlı Hasan tarafından dikildiğini gören mücahitler daha şevkle savaşmaya başlıyor ve birkaç saat sonra Konstantinopolis, İstanbul oluyordu.

Evet, arkadaşlar sizlere Fethi Mübin’den  kendi anlatımımla bir kesit sunmak istedim. Umarım yazımı, anlatımımı beğenmişsinizdir. Kendinize iyi bakın.

Yorumlar

Blogda ki Popüler yazılar

Esrar-ı Cinayet Kitabı Özet ve Yorumu

  Merhaba arkadaşlar bu gün sizlere “ESRAR-I CİNAYAT”   adlı eserden bahsetmek istiyorum. İlk önce kitap hakkında genel birkaç bilgi, ardından kitap özeti, daha sonrada kitap hakkındaki yorumumdan bahsedeceğim. Şimdi başlayabiliriz.   Bir Türk klasiği olan bu kitap Ahmet Mithat Efendi tarafından 1884 yılında kaleme alınmış. Edebiyatımızdaki ilk polisiye romanı olma unvanına sahip. Kitap ilk önce gazetede yayınlanmış, daha sonra kitaplaştırılmış. İlklerden olması hasebiyle içinde bir takım teknik sorunlar bulundurduğu kabul ediliyor. Ama polisiye roman yazarlığının önünü açtığı için edebiyatımızda oldukça önemli bir yere sahip. Dilerseniz kitabın özetine geçelim. İstanbul Karadeniz taraflarında “Öreke Taşı” adında büyükçe bir kaya varmış. Bir gün bu kayanın üzerinde üç ceset bulunur ve hikâye böyle başlar. Olaydan sonra cinayetle ilgilenen soruşturma memuru (polis)Osman Sabri hemen olay yerine gelerek çeşitli incelemelerde bulunur. Çok zeki olan soruşturma memuru h...

Gönül Hanım Romanı Özeti

  Herkese selamlar arkadaşlar. Bu gün sizlere “Gönül Hanım” adlı bir romanın özetini yapmak istiyorum. Cumhuriyet devrinde yazılan bu eser dört genç kâşifin Orta Asya’yı ve Orhun Kitabelerini görmek için çıktıkları çok güzel bir seyahati anlatıyor. Önce her zamanki gibi kitabın künyesini yazalım. Kitabın Künyesi Kitap Adı: Gönül Hanım Kitabın Yazarı: Ahmet Hikmet Müftüoğlu Basım Yılı:1920 Kitabın Türü: Roman Yayına Hazırlayan: Dr. Fethi Tevetoğlu Kitabın Özeti “Gönül Hanım” romanı 1. Dünya Savaşı sırasında Sibirya’da esir düşen Mehmet Tolun Beyin yağmurlu bir sonbahar günü lokantada otururken iki Tatar kardeşle tanışmasıyla başlıyor. Adları Ali Bahadır Bey ve Gönül Hanım olan bu iki Tatar kardeş Mehmet Tolun Beyi tek başına görünce sohbet etmek isterler. Kısa süre sonra üçünün de aynı zihniyette olduklarını anlamalarıyla kendilerini Türk Tarihi ve Orta Asya konusunda derin bir sohbet içerisinde bulurlar. Konuşma esnasında Gönül Hanım üç arkadaşın Orta Asya toprakl...

Herodot ile Röportaj

  Herkese selamlar arkadaşlar. Bu gün sizlere tarihin kurucusu sayılan Herodot'la röportaj   yaptık. Dilerseniz başlayalım. - Bize kendinizi tanıtır mısınız?   Benim adım Herodot. MÖ 484 yılında Halikarnasos’ta doğdum. Ailem Anadolu coğrafyasında sözü geçen büyük bir aileydi. Bu nedenle güzel bir çocukluk geçirdim. Ardından gençlik dönemlerinde dünyanın birçok yerini gezdim. Bu geziler esnasında yeni insanlarla tanıştım. Onlardan gezdiğim yerler hakkında bilgiler topladım. O şehirdeki efsaneleri öğrendim. Bu şekilde bir ömür geçip gitti. Yaşlanınca İtalya’da bulunan Thurii kolonisine gittim. Orada uzun uğraşlar sonucu bir tarih kitabı yazdım. Pers –Yunan savaşlarını anlattığım bu eser daha sonraları meşhur oldu. Kitabımı yayınladıktan sonra yaşadığım küçük kasabada huzur dolu son günlerimi geçirmeye başladım . -Yolculuklarınıza nasıl başladınız? Ben gençlik dönemlerimde Halikarnasos’a bulunurken şehrimizi korkusuz bir savaşçı olan Kraliçe Artemisia yönetiyordu. ...