DOĞRU KARAR
-Dikkat et Hayati, kenara çekil!
Duyduğu ses kulaklarında çınladı. Ani bir refleksle
kendini kenara attı. Tepeden düşen taş parçası ayağının hemen yanına düşüvermişti.
Ucuz kurtuldum dedi kendi kendine. Çalıştığı madende bu tür kazalar her zaman
olurdu. Kimi madenciler şanslı olup kurtulurdu. Bazılarıysa ufak yaranmalar
geçirirdi. Hayati kırkına merdiven dayamış bir maden işçisiydi. Gençliğinden
beri bu işi yapardı. Başka bildiği iş yoktu. Hayati’nin babası da madenciydi
tıpkı dedesi gibi. Nesilden Nesil’e aktarılan bu iş onun ve ailesinin yaşam
biçimi olmuştu adeta. Hatta soyadları bile Kömürcüoğlu’ydu. Ailesinin bu işi
yapmasının sebebi çok kazandıkları için değil, başka iş bulamadıkları içindi.
Zaten Soma’da çoğu kişi bu mesleği yapardı. Şehir zengin kömür rezervlerine
sahip olduğundan birçok kömür şirketi buraları maden ocaklarıyla donatmıştı.
Madenler her ne kadar bölge halkı için bir ekmek kapısı niteliğinde olsa da.
Oldukça zor bir meslekti. Hayati de yerin derinliklerinde çalışarak sözün tam
manasıyla ekmeğini taştan çıkartırdı. Yazları gündüz, kışları ise gece mesaisi
yapardı.
Tünellerde eline kazmayı her aldığında gözlerinin
önüne küçük kızı Ayşe ve canından çok sevdiği eşi Cemile gelirdi. Yıllar önce
daha iki yaşındaki oğlu Bilal’i parasızlıktan dolayı hastaneye götüremediği
için kaybetmişti. O zamandan beri hem kızına hem de işine bağlılığı artmıştı.
Kızını da parasızlıktan dolayı kaybetme korkusu aklına her geldiğinde vücudunu
baştan aşağı titrerdi. Onun da başına aynı şeyin gelmemesi için çoğu gece
fazladan mesaiye kalırdı. Ancak ne kadar çalışırsa çalışsın yine de kazandığı
para karınlarını doyurmaya zor yetiyordu.
Kızı Ayşe bu sene okula başlayacaktı. Bu mesele birkaç
gündür canını sıkmaktaydı. Arkadaşı Necmi hiç okutma, kız çocuğu okumaz, hem
sana da masraf olur boşu boşuna. Yedi- sekiz sene daha besle sonra zaten kocaya
verir kurtulursun demişti. Ama Hayati böyle düşünmüyordu. Ona göre kızlar da
okumalıydı. Zaten Ayşe tek kızı olduğu için onu mutlaka okutacak ve bir meslek
sahibi yapacaktı. Kızını okula göndermeyi her ne kadar istese de parasızlık
elini kolunu bağlamış durumdaydı. Zaten kıt kanaat geçinirken bir de okul
masrafları çıkarsa durumları daha da kötüye gidebilirdi. Tüm düşünceler
aklından geçerken birden Paydos sesi duyuldu. İşçiler aynı anda kazma ve
küreklerini yere attılar. Oluşan mekanik ses tünellerde dalga dalga yayıldı. Hayati
yanında getirdiği ekmeği ve bir avuç peyniri yemeğe başladı. Yaklaşık iki
saattir durmadan çalışıyordu. Epey yorulmuştu. Lokmaları yavaş hareketlerle
ağzına götürürken uzun süredir düşündüğü şeyin kararını verdi. Kızını ne olursa
olsun okutacaktı. Bedeli her ne olursa olsun… Öğle yemeğinin bittiğini belirten
zil az sonra çalınca işçiler kömürleri arabalara yüklemeye devam ettiler.
Nihayet akşam olmuş, herkes yorgun argın evinin yolunu
tutmuştu. Eve giderken karısının istediği bir kaç parça yiyeceği kalan son
parasıyla aldı. Neyse ki yarın maaş günüydü. Parasını aybaşına yetiştirdiği
için mutluydu. Bazı aylar parası erkenden biterdi. Böyle durumlarda eş dosttan
borç para almak zorunda kalırdı. En hoşlanmadığı şeylerin başında, birisinden
borç para istemek vardı. Elinden geldiğince istemez, istemek zorunda kaldığında
ise utancından ezilip büzülürdü. Yürüye yürüye geldiği eve ulaştığında karısı
kendisini güler yüzle karşıladı ve kocasının yanağına bir buse konduruverdi.
Hayati bu jest kaşsısında bütün yorgunluğunu bir anda unutuverdi. Sakince
kıyafetini değiştirip yemeklerini yediler.
Yemek sırasında Hayati gün boyu başından gelenleri
anlattı. Cemile de aynı şekilde kendi yaptıklarını anlattı. Bu konuşmalar her
gün olurdu. Konuşma faslından sonra çaylar içilirdi. Ardından Hayati
televizyonda sevdiği bazı programları izlemeye başlardı. Saatler gece yarısını
gösterdiğinde ise yataklarına geçerlerdi.
Ertesi sabah her zamanki gibi işine gitti. Günler haftaları,
haftalar ayları kovaladı ve sonunda eylül ayı geldi. Aradan geçen birkaç ayda
Hayati karısından okul mevzusunu gizlemişti. Onun da üzülmesini istemiyordu. Ancak
zaman daralınca içinde çıkamadığı bu mesele hakkında karısıyla konuşmaya karar
verdi. Akşam olunca Hayati karısını karşısına alıp uzun uzun konuştu.
-Cemilem okullar bir haftaya kalmaz başlayacak,
kenarda hiç paramız yok. Kızımızı nasıl okutacağız?
-Senin arkadaşın yok mu hiç, borç iste onlardan.
-Benim arkadaşlarım da benim gibi madenci. Onlarda da
para yoktur ki. Hem borç almak kolay peki ya nasıl geri ödeyeceğiz.
-Haklısın bizim para anca bize yeter borcu geri
ödeyemeyiz.
-Hayati benim aklıma bir çare geldi. Madem Ayşe bizim
tek umudumuz ve onu okutmamız gerekiyor. O halde benim yıllardır biriktirdiğim
azıcık altınım var. Onu bozduralım, yatılı okulun parası çıkar.
-Hay aklına bin yaşa Cemile. Bana bu altınları daha
önce niye söylemedin. Geçen yıl nede çok sıkıntı çekmiştik.
-Ben zaten bu parayı kızım için biriktiriyordum yüzden
sana hiç haber etmedim. Şimdi zamanı geldi. Ben gideyim de altınları sakladığım
yerden getireyim.
-Peki, git getir bakalım.
Hayati karısından aldığı altınları şehir inip
bozdurdu. Hemen gidip kızını okula kaydetti. Ve mutlu bir şekilde evin yolunu
tuttu.
Okulların açılma günü gelmişti sabah ailenin bütün
üyeleri erkenden kalktılar. En güzel kıyafetlerini giyip şehir giden dolmuşu
beklemeye başladılar. Az sonra eski dolmuş egzozundan mazot dumanı tüttüre
tüttüre yanlarına yaklaştı. Dolmuşa atlayıp kısa bir yolculuğun ardından yatılı
okula vardılar.
Okul daha önce o kadar büyük bir bina görmemiş olan
Ayşe’yi ürküttü. Minik Ayşe ağlayarak Hayati’nin bacaklarına yapıştı. Babası
kızını sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da binanın içine doğru ilerliyordu.
Az sonra müdür minik Ayşe’nin sınıfını göstermişti. Vakit ayrılık vaktiydi.
Hayati ve Cemile gözyaşlarıyla kızlarını kucaklayıp sınıfa yolladılar. Bir
yandan kalplerinde kızlarından ayrılmanın acısını yaşarken bir yandan da onu
okutmanın sevincini yaşıyorlardı…
-SON-
Yorumlar
Yorum Gönder